1326 Metrelik dağın zorlu çıkışının ardından, iniş için harekete geçtiğimiz o anlarda zirvede olmanın insana verdiği o haz duygusunun içinde, zirvedeki o 20 dakika boyunca kendimi dışarıdan izledim ve 27 yaşındaki bu yalnız genç adamın o anki duygularını bir başkasının gözleriyle görmeye çalıştım. Dünyadaki her şeyden büyük bu kütlenin zirvesinde, kumsalda bir kum tanesi kadar küçük bu bedenin ne kadar değersiz ve önemsiz olduğunu ve iç disipliniyle kararlılığıyla, tutkusuyla, kendisini sınırlarına kadar zorlayan ve hayallerinin ötesine geçen bu insancığın ne kadar değerli olduğunu gördüm."
Dağcılık belli bir şekilde uygulandığı zaman, bazen de oldukça acımasız olmakla birlikte, hiç şüphesiz ki katı bir okuldur. Fakat bir yandan da gündelik yaşamda pek rastlanmayacak kadar sevecendir. Dolayısıyla insanların dünyasında bu ilkeleri bir şekilde değiştirirsem, ister istemez çelişkili bir duruma düşerim... Bu farklılıkları uzlaştırmak gerçekten de zordur. Burada bilinci güçlendirmenin ve ne olmak istediğini seçmenin önemi ortaya çıkıyor. Ve de bir kez bir yön seçildiğinde, diğer yönlere kışkırtan eğilimlere teslim olmamak son derece güçlü olmayı gerektiriyor. Video mu BEĞENmeyi ve PAYLAŞmayı unutmazsanız sevinirim.
DAĞLAR
Kıvrılmış yer kabuğu tabakaları,
lavlar ya da yanardağlar tarafından oluşturulmuş bölge. Bu tanımlama, bölgenin yüksekliğine
ya da engebelerine değil, bölgeyi belirleyen jeoloji ölçütlerine ve
jeomorfoloji yapısına bağlıdır. Dolayısıyla, dağ kavramı çoğunlukla yükseklik
kavramıyla birlikte akla gelirse de, bütün yüksek bölgeler dağ olarak
nitelendirilemez; bazı dağların yüksekliği de birkaç yüz metreyi geçmez.
DAĞLAR VE YAYLALAR
Sözgelimi, çok aşınmış olduğu
için 400 metreyi aşmayan Armorik kütlesi (Fransa), bir dağdır. Dağların
karşıtıysa, değişik yüksekliklerde yer alan ve yatay tabakalardan oluşmuş
bulunan yaylalardır. Meksika'da ya da Güney Amerika'da yükseltisi 2 000-4 000 m arasında
değişen orta kesim bölgeleri, dağ
değil yayladır. Dağ ve yayla ayırımı, yapılarının yanı sıra, morfolojileri
açısından da yapılabilir: Yaylalar, çevreleri düşeye yakın diklikte geniş
düzlüklerdir; dağ yamaçlarıysa, değişik diklikte olabilirler (ama apansız
kopukluklar göstermezler). Dağlarda iklim serttir ve tarıma pek rastlanmaz.
Avrupa'daki dağlarda yaşama koşulları oldukça güçtür; buna karşılık ekvator
yakınlarında ya da dönenceler arasında yer alan bölgelerde, yükseltiyle
birlikte iklim de yumuşar: Meksika'da ve Güney Amerika'da Kolomb öncesi
uygarlıklar, yüksek bölgelerde gelişmiştir.
SIRADAĞLAR
Yüksek sıradağların ayrıntılı
olarak incelenebilmesi, dağcılık sporu sayesinde gerçekleştirilmiştir. Himalaya
dağları günümüzde jeoloji açısından hâlâ yeterince bilinmeyen bölgelerdir.
Yaşamın doğayla sürekli savaşmayı gerektirdiği bu bölgelerde, dağcılık ve
bilimsel araştırma yapmak oldukça güçtür. Bununla birlikte, 19. yy'ın sonundan
bu yana, dağların çok yüksek olmayan bölgeleriyle ilgili bilgiler edinilmeye
başlanmıştır. Dağlar, ikiye ayrılarak incelenebilirler: Kıta içi sırradağları;
kıta çevresi sıradağları.
KITA İÇİ SIRADAĞLARI
Kıta içi sıradağları,
yerkabuğunun daha önceden pekişmiş bölgelerinde kıvrılma sonucu oluşmuş
dağlardır. Bu bölgelerin tortul örtüsü çoğunlukla havzalarınkine yakındır.
Tabanda ve örtüde yer alan biçim bozuklukları, çakışırlar.
JURALAR
Kuzeyde Karaorman kütlesi ile
güneyde Massif Central arasında bir yay biçiminde uzanan bir kıta içi sıradağı
oluştururlar. Yalnızca tortul kayalardan oluşmalarına karşın, kuzey-güney
doğrultusunda uzanan ve tortul örtüyü de etkileyen kırıklarla kesilmiş ve
parçalanmış granit bir horst üstüne oturduklarından, bir taban oluşumu da
gösterirler. Örtü tabakası, Alp kıvrımlarının oluşmasından etkilenerek kendi de
kıvrılmış ve batıda normal olmayan bir biçimde Bresse ovasına yaslanmıştır.
Jüra dağlarının değişik özelliği,bu iki oluşumun birbirini etkilemesinden
kaynaklanır, jüra dağları iki bölüme ayrılabilir: Geniş ve düzgün kıvrımlardan
oluşan İsviçre turaları, Franche-Comte Juraları
PİRENELER
Pireneler, eksenlerini kaplayan
hersinyen başkalaşımlı bir taban ile İkinci ve Üçüncü Zaman'a ilişkin bir
örtüden oluşmuşlar, ilk Alp hareketleri sırasında uğradıkla rı büyük
sıkışmalarla, günümüzdeki özgün görünümlerini almışlardır. Pireneler, eksen
bölgesinin her iki yanma doğru, kuzeyde Akitanya havzalarına, güneyde Ebro
havzasına doğru basamaklar biçiminde alçalırlar. En yüksek basamak olan merkez
basamağı, bir başkalaşım tabanından oluşur; kuzeye doğru gidildikçe, kökenleri
aşağı Tebeşir dönemine kadar dayanan tortul topraklardan oluşan Kuzey Pirene
bölgesine, sonra da Üçüncü zaman tortullarından oluşan Alt Pirene bölgesine geçilir.
Kuzey Pirene bölgesi Alt Pirene bölgesinden birbirlerini yer yer örten ters
kırıklarla ayrılmıştır; eksen bölgesi Kuzey Pirene bölgesinin üstüne biner;
Kuzey Pirene bölgesi de, aynı biçimde Alt Pirene bölgesi üstüne yüklenir.
Juralarla aynı sıradağ tipinden olmakla birlikte, çok farklı bir görünüm
sunarlar: Pireneler'de egemen öğe, taban kırıklarıdır. Tortul topraklardan
oluşan bölgelerin içinde, esnek kıvrılmalar ve bazı düzeylerde sıyrılmalar yer
alır. Bununla birlikte, tortul örtüdeki engebenin çoğu, alttaki taban yüzeyinin
engebelerini izler; iki tektonik biçimi birbirinden bağımsız değildir.
KITA ÇEVRESİ SIRADAĞLARI
Kıta çevresi sıradağları iki
bölümde incelenebilir: Aşma örtüleri bulunan sıradağlar; aşma örtüleri
bulunmayan sıradağlar.
AŞMA ÖRTÜLÜ SIRADAĞLAR (ALP
DAĞLARI)
Alp dağlan türünden olan bu çok
karmaşık sıradağların incelenmesi, stratigrafi, petrografi ve tektonik alanlara
ilişkin geniş bilgiler gerektirir. Batı Alpleri, Birinci Zaman' daki bir
başkalaşım tabanından, ikinci Zaman'daki bir tortul örtüden ve Üçüncü Zamandaki
bir başkalaşım örtüsünden oluşurlar. Taban, sıradağın yönüne koşut olarak yer
yer yükselir. Bu noktalarda dış billursu kütleler ile iç billursu kütlelere
rastlanır. Söz konusu kütleler hersinyen dagoluş sırasında başkalaşmış ve
granitleşmiş bölgelerdir; Alp jeo senklinalinin büyük çöküntüsüne girmiş kıta
parçaları oluştururlar. Bu çöküntüde biriken topraklar, çoğunlukla tabana bağlı
kalan kıtasal permiyen fasiyesleriyle başlarlar; daha sonra gelen İkinci ve Üçüncü
Zaman toprakları bütünüyle deniz baskınlarıyla ilgilidir. Alpler'in uğradığı
biçim değişiklik leri, kayaçların ve bulundukları bölgelerin yapısına göre de
değişiklik gösterir.
AŞMA ÖRTÜSÜ BULUNMAYAN SIRADAĞLAR
(AND DAĞLARI)
Eski kıtaların çevresinde yer
alan bu tür sıraların en belirgin örneği And dağlarıdır.
And dağları 10 000 km 'den uzun bir
dağ sistemi oluşturur, kuzeyde Antiller yayına, güneyde Ateş Ülkesi (Tierra del
Fuego) - Georgia yayına bağlanırlar. Kuzey- güney doğrultusunda uzanan bir
eksen boyunca birbirinden çöküntü hendekleriyle ayrılmış birçok kesim
oluştururlar. Batıdan doğuya doğru, önce, Büyük Okyanus boyunca uzanan kıyı
sıradağları, sonra ortalama yükseltileri 6000 m 'yi bulan orta sıradağlar, kuzeydeki
yüksek yaylalar (5000 m )
oluşturan cephe sıradağları, yüksekliği 4000 m 'yi bulan önsıradağları yer alır. And
dağlarındaki en belirgin hareketler, Dördüncü Zaman'a ilişkin kırık (fay)
sistemleridir: Genellikle büyük ölçüde yatay yer değiştirmeyi de kapsayan
genleşme hareketleri.
VOLKANİK DAĞLAR
Kıvrımlı arazilerdeki lavların
çokluğundan da anlaşılacağı gibi, çoğunlukla yanardağ etkinlikleri, sıradağ
oluşumunun son evresiyle bağıntılıdır. Bununla birlikte, lavların çıktığı
Massif Central'de, Alp hareketleri sonucu, eski granit taban üstünde çok yoğun
yanardağ etkinlikleri oluşmuş, bunun sonucunda ortaya çıkan Puys sıradağları,
yüzlerce km2'lik bir alana yayıldıktan ve yükseltileri 3 000 m 'yi bulduktan sonra,
Dördüncü Zaman'daki buzul aşındırması sonucunda parçalanıp dagılmışlardır: Puy
de Dume'un yüksekliği günümüzde hala 1800 m 'yi geçer.
Etkin bazı yanardağlar günümüzde
pek çok bölgenin doruk noktalarını oluşturmaktadır: Tanzanya'da, Afrika'nın en
yüksek noktası olan Kilimanjaro (5895
m ); Arjantin'de, Güney Amerika'nın en yüksek noktası
olan Aconcagua (6962 m );
Japonya'da Fuji Yama (3766 m );
vb.
SIRADAĞ OLUŞUMUNUN BÜYÜK
DÖNEMLERİ
Dağlık bölgelerin yüzey
şekilleri, kırıklar sonucu oluşan çökmeler ve yükselmeler gibi geç olaylardan
kaynaklanır. Pliyosen devri sonucunda ulaştıkları yükseklikleri koruyabilenler,
yalnızca genç sıradağlardır (Alplar, Andlar, Kayalık Dağlar, Himalayalar).Daha
yaşlı sıradağlarınsa, aşınma olayı etkisiyle yükseklikleri azalmıştır Aşınma
olayı, yaşlı sıradağların derin yapılarının gözlenmesine olanak sağlar (oysa
genç dağlarda bu olanaksızdır). Jeoloji zamanlarında çok sayıda sıradağ oluşum
dönemi birbirini izlemiş, her dönemde yeni bir bölge katılaşarak, daha önceki
dönemde katılaşanlara eklenmiş, böylece kıtaların iskeleti genişlemiştir.
Günümüzden 600 milyon yıldan öncesinden daha eski bir dönemi kapsayan
Prekambriyen'de, çok sayıda dağoluş dönemi yer almıştır. Bunların dördü,
günümüzde çok iyi bilinmektedir: Afrika, Kanada, Brezilya ve Sibirya
kalkanlarının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Birinci Zamanda iki dönem
birbirini izlemiştir: İskandinavya ve Kuzey İskoçya'daki dağların oluşmasıyla
sonuçlanan Koledonyen dönemi (—400 milyon yıl); Hersinyen dönemi. Hersinyen'de
Avrupa'nın yapısı oluşmuştur (Armorik kütlesi, Massif Central, Ardenler,
Vosges, Kara orman, şistli Ren kütlesi, vb.). Son dönem, İkinci ve Üçüncü
Zaman'ları kapsayan Alp dönemidir.Bu dönemde de Avrupa'da Akdeniz'den
başlayarak Güneydoğu Asya adalarına kadar uzanan yüksek dağ sıraları ile
Kayalık Dağlar ve And dağları oluşmuştur.
kaynak: http://www.yuruyoruz.com/aid=184.phtml
Yorumlar
Yorum Gönder